Sosyal medya kafe blogunun sahibi Ying Yang tüm bloggerlar için gerekli ve de önemli olan bir etkinlik başlatmıştır. Eğer " blogumda paylaştığım konuyu neden kimse okumuyor? Neden çok tıklanma almıyorum? Kendim yazıyorum kendim paylaşıyorum. Kimseye ulaşamıyorum" diyorsanız tam da bu etkinlik size göre...
Sosyal Medya Kafe
Sosyal Medya Kafe bloguna girerek blogunuz hakkında bilgi verip kendinizi tanıtabilirsiniz. Paylaşım yapan diğer blogları keşfedip takibe alabilirsiniz. Karşılıklı takip yaparak blogunuzu daha büyük kitlelere tanıtırsınız.. Haydi arkadaşlar ne duruyorsunuz Gün blogların dayanışma günü
Geçen haftadan beri yoğun olduğumdan dolayı yazamadım ama hepinizi takipteyim. Yazamasam da yazıklarınızı okuyorum. Bugün sizin tecrübelerinize iki konuda danışmak istiyorum.
Birincisi makyaj konusunda aman aman bir bilgim yoktur. Kendi çapımda okuyup öğrenmeye çalışıyorum. Benim sorunum göz altı kapaklarımla cildim arasındaki ren uyumsuzluğu ! Mosmor değil elbet ama o aradaki renk farkı benim canımı sıkmaya yetiyor. Vitamin eksikliğinden ya da genetikte olabilir diye okudum. Ama ben göz altımdaki renk farklılığının bir şekilde kapatılmasını istiyorum. Hangi göz altı kapatıcısını önerirsiniz?
İkincisi göz çevresi için hangi kremi kullanmamı önerirsiniz? Loreal Paris Youth Code Gençlik Şifresi göz bakım kremini kullandım. "Memnun kaldım mı?" fena değildi ama tekrardan da almadım.
Şimdi bu iki konuda bana yardımcı olabilirseniz çok ama çok mutlu olurum. Lütfen dostlar beni aydınlatın :) En azından siz neler kullanıyorsunuz ve nasıl etkileri var? Kullandığınız ürünlerde umduğunuzu bulabildiniz mi?
Cevaplarınız benim için çok ama çok önemlidir. Heyecanla ve merakla cevaplarınızı bekliyorum.
Herkese yağmurlu bir günde sımsıcak bir merhaba :)
Bu sabah iki gündür bizde olan bir dostumuzu memleketime yolcu edeceğimiz sırada bir de baktım ki yatağını toplamaya çalışıyor :) Toplamayı beceremiyor ama toplamam lazım diyor.
-"Neden" diye sorduğumda
-"Toplamazsam kızarsın" dedi.
-"Saçmalama olur mu öyle şey"dedim ama eşim hemen
-"İstediği gibi toplamazsan da kızar" deyince kahkahayı patlattık sabah sabah :)
İstediğim gibi toplanmazsa da kızarım evet bu doğru..Ama bu benim bir özelliğim.
"Burçlara inanır mısınız ?" bilmem ama ben inanırım ve burcumun özelliklerini taşıdığımı düşünüyorum
Şimdi katılırsanız şöyle bir şey başlatalım istiyorum;
"Burcunuzun özelliklerini biliyor musunuz ? Evet ise nelerdir?
"Burcunuzun özelliklerini taşıyor musunuz / taşımıyor musunuz ?"
Bloglar arası mimleme popüler olduğu için bence mimleyerek birbirimizin burcunu ve böylelikle huyunu suyunu öğrenelim diyorum ve başlıyorum.
Boğa burcu kadını
Boğa burcuyum.Burcumun özelliklerine gelecek olursak;
Fiziksel olarak ince ve minyon bir tipe sahiptirler. (Tıpkısının aynısıyım :) )
Herkes tarafından dikkat çekecek kadar güzeldirler. ( Bu kısım beni tam yansıtıyor mu bilemeyeceğim ama fena sayılmam diye düşünüyorum:) )
Kendilerine olan güvenleri üst düzeydedirler. ( İşte bu tam benim. Elimden uçan kaçan olmaz. Tuttuğumu kopartma gibi bir özelliğim var :)
Şaka yapmasını seven, insanları güldüren kadınlardır. ( Normal konuşmalarımda bile bana komik gelmeyen cümlelerim çevremdekileri gülme krizine sokar:) )
Hırslıdırlar. ( Cidden bir şeye hırs yaptım mı onu elde edene kadar çabalarım. Bu konuda bir arkadaşımın bana söylediği sözü hiç unutmam "Bu azimle s... duvarı bile delersin" demişti bana :)
Kolay kırılabilirler. (Evet alıngan bir yapıya sahibimdir. Alındım mı tekrar eski halime gelmem karşımdakinin sabrına ve çabasına bağlıdır)
Ayrıca kırmızı rengi çok severim. Belli olmuştur zaten :) Kırmızı olsun üç kuruş fazla olsun derim.
Çok konuşurum ama boş konuşmam.
Dediğim dedik bir yapıya sahibimdir.
Deli dolu, sıcak kanlı ve neşeli biriyimdir.
Evet dostlar beni az çok tanıdınız diyebilirim. Sıra geldi sizleri tanımaya..
Bugün size The Walking Dead dizisinden sonra eşimle birlikte izlediğimiz daha doğrusu hastası olduğumuz Game of Thrones dizisinden bahsedeceğim.. Bu dizinin her bir bölümü başlı başına bir film gibi..Bir bölüm izleyelim diye başladık. Ama yerimizden kalkamadan ard arda dört bölüm izledik. O kadar sürükleyici ki bölüm sonu nasıl geliyor anlamıyorsunuz. Bir de harika bir başlangıç müziği var kesinlikle dinlemelisiniz.
"Game of Thrones"Taht Oyunları demektir. Bin bir türlü entrika dönüyor ve sizin başınızı alıp gidiyor. İşin içinden çıkamıyorsunuz. Hani bizim dizilerden esas oyuncular ne olursa olsun çat diye ölmez ya bu dizide böyle bir şey söz konusu bile değil..
Mesela dün Küçük Ağa dizisinde Mehmet Can'ın annesi rolündeki Sinem hastanede ve elektro sok uyguluyorlar. Hiç panik olmadık eşimle. "Nasıl olsa kurtulur hiç birşey olmaz " dedik.Halbuki Game of Thrones olsa yusuf yusuf olurduk resmen. "Hayır ölme nolur" derdik.
Dizi de esas roldeki adam çat diye ölüyor ve siz bunun etkisini en az ertesi güne kadar hissediyorsunuz. Bu yüzden yabancı dizileri seviyorum. Hep bir heyecan hep bir merak var..Bir yerde okumuştum; Oyuncuları "Game of Thrones" kitabını bilerek okumuyorlarmış. Başlarına neler geleceklerini önceden bilip etkilenmemek için. Rollerini daha iyi yapabilmek adına okumama fikri bence çok profesyonel bir hareket.
Ejderhalar, kurtlar ve ölümüne yetiştirilen sıkı sıkıya bağlı askerler dizinin havasını bambaşka boyutlara çekmektedir. Bir bölüm çok güçsüz olan bir krallık ailesi diğer bölüm şaşırtıcı derecede güç kazanıyor ve siz de ağzınız açık bir halde diziyi izliyorsunuz.
Nacizane tavsiyem içinizde ufak bir merak uyandırabildiysem bulduğunuz ilk fırsatta dizinin ilk bölümünü izleyin derim.
Bugün size keman çalma isteğim hakkında ve bu konuda ki yaptığım araştırmalarımı anlatacağım.
Belki içinizde ya da çevrenizde enstrüman çalmayı çok isteyen ama bir türlü cesaret edemeyen arkadaşlarım vardır. Elimden geldiğince açıklamaya çalışacağım.
Violin
Öncelikle beni keman çalma sevdam üniversite yıllarına dayanmaktadır. Herkes gitar çalma sevdasındayken ben keman da keman diye tutturuyordum. Beni cezbeden bir tınısı, kendimden alıp götüren, ruhumu okşayan ezgisi vardı. Karar vermiştim keman çalmak istiyordum. Karar vermek işin yarısını bitirmek demekti. Ama bu durum benim için öyle olmadı.
Keman kurslarını araştırdığımda diğer kurslar gibi grup halinde alınmasının ilerleme açısından çok yavaş olacağını öğrendim. Keman demek birebir ders demekmiş. Ücretlerini sorduğumda 2009 yılında saatlik ücreti için 130 tl dediler. Bu bir öğrencinin ödeyemeyeceği bir miktardı. Çok üzüldüm ama hevesim hiç kaçmadı. Bir gün elbet başlayacaktım..
Aradan yıllar geçti; Okulum bitti, işe başladım ve sonra evlendim. İçimde hep bir ukte olarak kaldı.. Evlilikte iş-ev arası mekik dokuduğunuzda kendinize özel bir zaman ayırmak istiyorsunuz. İşte tam bu anda yıllarca beklediğim keman kursuna gitme fikri tekrar belirdi. Tekrar araştırma sürecine girdim. O kadar alaylı diye tabir edilen kurslara denk geldim ki şaştım kaldım.
-"Hangi konservatuvarı bitirdiniz?"
-"Okula gitmedim ki. Kendim öğrendim. Nasıl öğrendiysem sana da öyle anlatacağım" gibi konuşmalara maruz kaldım. Tamam kendi kendine öğrenebilmiştir. Bir şey demiyorum ama herkes böyle öğrenecek diye bir kaide mi var?
İşi usulüne göre öğrenmek istiyordum. Notalarla başlayıp yavaş yavaş ilerlemek bu kadar zor olmasa gerek diye düşünürken gönlüme göre konservatuvar mezunu hocalarla bir arada olma şansını yakaladım. Keman çalmayı öğrenme sevdam böylece başladı..
Keman çalmak bir tutkudur bence.. Diğer perdeli çalgılara göre tabi ki daha zordur. Çünkü notanın yerini tam olarak doğru basabilmek tecrübe kazandıkça, pratik yaptıkça oluşabilecek bir şeydir. "Çok iyi çalabiliyor musun ?"diyecek olursanız "elbette hayır "derim. Kırk fırın ekmekten daha fazlasını yemem lazım. Ama çalabildiğim kadarı bile beni mutlu etmeye yetiyor.
Yirmi yedisinden sonra keman çalmaya teşebbüs etmek bile bence büyük bir başarı. Ya sizce?
David Garrett and Marcus Wolf - Smooth Criminal (HD)